25 Ekim 2015 Pazar

Permakültüre giriş

Kursa misafir Şehirdeki Doğa'ya ev sahibi kediler

Iraz Candaş'ın eğitmenliğindeki 12 Saatlik Permakültüre Giriş kursuna 17-18 Ekim 2015 tarihlerinde Ankara'daki Şehirdeki Doğa ev sahipliği yaptı. 72 saatlik Permakültür Tasarımı eğitiminin özeti niteliğindeki kursta konu başlıkları; permakültür ilkeleri, saha tasarımı, örüntü kavrayışı, ev bahçesi tasarımı ve kent ve topluluk stratejileriydi. 




Eğitmen Iraz Candaş kursa 13 Ekim 2015 tarihinde Ankara'da gerçekleşen patlamalarda hayatını kaybedenler için bir mum yakarak küçük bir anma ile başlamak istiyor. Kurs öğretmen, öğrenci, yeni bir hayat arayışında olan, emekli, başka bir hayat mümkün mü sorusunu soran ve de en önemlisi kendisi ve doğa için bir şeyler yapmak isteyen 18 kişinin katılımıyla patlamada ölenlerin anısına bir dakikalık sessizliğin ardından başlıyor. 

Permakültüre Giriş kursunun katılımcıları

Kurs permakültürün dedesi olarak bilinen Bill Mollison'un ve permakültürle Iraz Candaş'ın nasıl kesiştiğinin hikayesi ile başladı. Permakültür Tasarımı aslında Bill Mollison tarafından 72 saatlik bir üniversite ders müfredatına uygun olarak hazırlansa da Mollison permakültür isminin patentini alıyor. Permakültürün ilke ve etiklerinin üniversite müfredatına girip aslını kaybedeceğinden çekinen Mollison'un bu tavrını eleştirenler de oluyor. 

Permakültür kelimesini incelediğimizde permanent (direnen) ve cultura (insan işgali) kelimelerinin birleşiminden meydana geldiğini görüyoruz. Permakültür, sürdürülebilir tarım yöntemleriyle insanın evrendeki direnişini ve soyunun devam etmesini destekleyen bir sistem. Bunu yaparken de bazı ilkeleri benimsiyor: yeryüzüne özen gösterme, insanlara özen gösterme ve nüfus ve tüketime sınır getirme. Candaş burada sürdürülebilirliğin net bir tanımını yapmak gerektiğini vurguluyor: "Bir sistem en az ömrü boyunca bakımı, ömrünün sonunda da yenilenmesi için gereken enerjiyi üretebiliyorsa sürdürülebilirdir."

Doğal sistemlerin ilkeleri ise muazzam çeşitlilik, her şeyin başka şeylerde ilişki içinde olması ve hiçbir şeyin sonsuza kadar yaşamadığı. Yani bir canlı kaybedildiğinde o sistemin öğesi başka bir enerji oluyor ve böylece ardıllık süreci işlemeye devam ediyor. Doğal sistemin ve sürdürülebilirliğin işleyişi bu çeşitlilik ve ilişkiler yumağıyla mümkün oluyor. 

Permakültür tasarımının ilkeleri

Yeryüzüne ve insanlara özen gösteren, nüfusa ve tüketime sınır getiren bir sistemin tasarımının da 12 ilkesi var; doğayı gözlemlemek ve onunla etkileşime geçmek, enerji üretmek ve depolamak, verim sağlamak, öz denetim yapmak ve eleştiri kabul etmek, yenilenebilir kaynak ve hizmetleri kullanmak ve değerlendirmek, atık üretmemek, büyükten küçüğe doğru tasarlamak, ayırmak yerine birleştirmek, küçük ve yavaş çözümler üretmek, çeşitliliği kullanmak ve değerini bilmek, kenarları kullanmak ve farklı olana değer vermek ve değişime açık olarak onu en iyi şekilde değerlendirmek. 


Eğitmen Iraz Candaş
Kursun gidişatı

Candaş permakültürün ilkelerini anlatmaya başlamadan önce sınırlı kaynaklara sahip olan dünyada kendi pisliğimizde boğulmaya doğru gittiğimizin olumsuz kanıtlarını sunuyor ve bir şeyleri öngörmenin sorumluluğundan bahsediyor. Kırsalda yaşayan eğitmen her alandaki kirlilik, ormansızlaşma ve bilinçsiz tarımın neden olduğu toprak kaybı ile alakalı bilimsel dayanakların sunulmasının ardından bu konuyla alakalı olarak neler yapabileceğimizi anlatıyor. Temiz hava, temiz su, temiz-besleyici yiyecek, makul barınak ve ahenkli, ilişki ağlarıyla örülmüş dayanışmalı bir topluluk yaşamının herkesin temel hakları olduğunu vurgulayan Candaş paylaşım varsa hayatta kalınabileceğini savunuyor. Permakültür tasarım ilkelerine bağlı gıda üretimi, ev tasarımı, inşaat, enerji tasarrufu ve üretiminin kısaca anlatıldığı kursta permakültür çözümlerini destekleyecek alternatif iktisadi yapılanmalar ve çeşitli hukuki stratejilere de değiniliyor. Belki de en önemlisi Iraz Candaş, kurs katılımcılarına orman gibi düşünmeyi anlatmaya çalışıyor. 8 modülden oluşan ve iki gün süren kursun sonunda katılımcılara Türkiye Permakültür Araştırma Enstitüsü onaylı sertifika veriliyor. 


Şehirdeki Doğa'da gerçekleşen ders
Şehirdeki Doğa

12 Saatlik Permakültüre Giriş Kursu'na iki gün boyunca ev sahipliğini yapan Şehirdeki Doğa, ekolojik farkındalık ve koruma geliştirme amacıyla yola çıkan bir proje. Pratikte çok fazla doğada bulunamayan şehir insanının olduğu yerden uzaklaşması gerekmeden de doğayı sevebileceği, tanıyabileceği ve koruyabileceği yaklaşımını savunuyor. Projenin kurucusu Sinem Akat, bu amaçla başlattığı atölye ve çalışmaların amacının insanların doğayla kopan bağlarını onarmak olduğunu söylüyor.

Haber: Hazal Sipahi
Tür: Multimedya haber

17 Ekim 2015 Cumartesi

Bir karbon ayak izidir gidiyor

Ne yapsak, nereye gitsek ardımızda bıraktığımız: Karbon ayak izi. Küresel ısınmaya adım adım daha da yaklaştığımız günlerde karbon ayak izimizi küçültmek için yapılacak bir sürü şey var. 

Özellikle son günlerde internette, televizyonda, otobüste kısacası hemen her yerde karşımıza çıkıyor karbon ayak izi. Nedeni basit. Çünkü neredeyse her yaptığımız faaliyetin bir karbon ayak izi var. Karbon ayak izi antropojenik dediğimiz insani faaliyetleri gerçekleştirirken ortaya çıkan karbondioksit miktarının ve sera gazı etkisi yaratan gazların emisyonunun bıraktığı izdir. Bu birim cinsinden yapılan karbondioksit emisyonunun ölçümüne karbon ayak izi denilmesinin nedeni ise insanların anlamalarını kolaylaştırmak. 

Karbon ayak izi yaşamın her alanında
Antropojenik faaliyetlerin çevreye verdiği zararın ölçüsü olan karbon ayak izi, doğrudan ve dolaylı olarak ikiye ayrılır. Doğrudan yani birincil karbon ayak izi birinci elden ortaya çıkardığımız karbondioksit emisyonudur; evlerimizde kullandığımız elektrik, su ve yakıtın ortaya çıkardığı karbondioksit emisyonu gibi. Dolaylı yani ikincil karbon ayak izi ise yaşamımızın her alanında kullandığımız malların imalatı, kullanımı ve doğaya bırakılmasıyla ortaya çıkan karbondioksit emisyonudur.

Kişisel Karbon Ayak İzi


Ülkelerin ve şirketlerin yaptığı üretim ve ulaşım faaliyetlerinde ortaya çıkardığı karbondioksit emisyonu büyük ölçekli karbon ayak izidir. Bir de günlük hayatımızı idame ettirebilmek için yaptığımız faaliyetlerin karbondioksit salınımı var. Kişisel tüketimlerden orataya çıkan karbondioksit ve sera gazı emisyonlarına da kişisel karbon ayak izi deniyor. Günlük hayatınızda ısınmak için doğal gaz veya kömür kullanıyorsanız, bunların bir karbon ayak izi var. Elektrik kullanımınızın bir ayak izi var. Araba kullandığınız zaman, araba kullandığınız süreye, mesafeye ve yakıtın türüne göre arabanın motoru belli bir miktarda karbondioksit yaratır. 



Yeşil aktivist Devin Bahçeci

'Kişisel Karbon Ayak İzi Rehberi' kitabının yazarı Devin Bahçeci kişisel karbon ayak izini dört ana başlıkta toplayabileceğimizi söylüyor: "Isınma, elektrik, ulaşım ve diğerleri dediğimiz beslenme gibi faaliyetlerden ortaya çıkan kişisel karbon ayak izi var." Kişisel karbon ayak izini küçültmenin önemine değinen Bahçeci önemle ekliyor: "Ama günümüzde karşılaştığımız karbon ayak izi sorunu, iklim değişikliğine neden olan bu sorun temelde ekonomik ve politik bir sorun. Yani siz ne kadar azaltırsanız eğer bunun azalması üzerine ekonomik ya da politik bir mücadele vermiyorsanız, yaşadığınız toplumu ve devleti bu konuda bir şeyler yapmaya zorlamıyorsanız bu sadece kişisel bir tatmin olarak kalır."


Karda yürüyüp izini belli etmemek 



Beslenme, barınma, ısınma, ulaşım, üretim, zaman kullanımı, giyim, temizlik ve atıklar konusunda kişisel karbon ayak izini küçültmekle alakalı yapılabilecek bir sürü şey var. Aslında karbon ayak izini azaltmakla alakalı nefes alırken bile yapabilecekler var. Nefes, beden sağlığıyla doğrudan alakalıdır ve bu konuda atılacak basit adımların aslında büyük etkileri vardır. Uyanık olunan süre boyunca vücut duruşu dik, esnek ve rahat haldeyken alınan bilinçli ve derin nefesle solunum kalitemizi arttırabiliriz. Farkındalıklı bir solunum sayesinde oksijen verimli kullanılacağından karbon ayak izi de küçülmüş olur. 


Mevsiminde, yerli ve ambalajsız gıda
Yiyecek seçimleri, porsiyonu, bedeli, hazırlama ve saklama yöntemleri ve bunların bağlı olduğu döngülerinde karbon ayak izi var. Yenen içilen gıdanın yerli, ekolojik tarımla ve doğaya zarar vermeden üretilmiş olanını almak, ortaya çıkan atıkların kompostlanarak gübre olarak toprağa gömülmesi ve tek seferlik ambalajlar kullanmamak karbon ayak izini küçültecek pratiklerdendir. Yeşil aktivist Devin Bahçeci, "Kentler büyüdükçe kentlere gıdanın geldiği mesafe de artıyor. İstanbul'a Antalya'dan gelen domatesin bir karbon ayak izi var. Kent bahçeleri kurarak kendi domates, biberinizi yetiştirebilirsiniz. Diğer bir tarafı da tarımsal ürünlerin üretiminde kullanılan petrokimyasal gübreler. Muz yiyecekseniz mevsiminde yiyin. Ananas yemeyin derim çünkü Güney Amerika'dan ananasın buraya gelmesiyle sizin ananasa verdiğiniz paradan daha fazla bedeller doğadan harcanıyor" diyerek yerel ve ekolojik tarımın önemine dikkat çekiyor. 



Türkiye'de enerji verimliliği meselesi henüz elektronik ve beyaz eşyalar üzerinden gündeme geliyor. Buzdolabınız artık kullanılamaz haldeyse ve mutlaka yeni bir buzdolabı olmak gerekiyorsa tercihinizi A+ enerjili bir üründen yaparak ve elektrik ampüllerini daha az enerji tüketen ampüllerle değiştirmek kişisel karbon karbon ayak izinizi küçültebilirsiniz. Ancak enerji verimliliği ile alakalı Türkiye'deki en büyük sıkıntı yapıların izolasyon sorunu. Kaliteli ısı yalıtımına sahip olmayan binaları ısıtmak için harcanan enerjinin çoğu boşa gidiyor. Daha korunaklı binalar yapmak bu konudaki karbon ayak izini önemli ölçüde azaltacaktır. 


İhtiyaç mı, lüks mü ?


Karbon ayak izi konusundaki diğer bir önemli mesele de günlük enerji tüketiminin ne kadarına gerçekten ihtiyaç olduğunun farkına varmak, ihtiyaç mı lüks mü ayrımını iyi yapabilmek. Ulaşımdan örnek verirsek, araç kullanmak yerine toplu taşıma ile ulaşımı sağlamak, sık sık uçmak yerine otobüse veya trene binmek, daha küçük motorlu araçları ya da elektrikli araçları tercih etmek kişisel karbon ayak izini önemli ölçüde ufaltacaktır. İhtiyaç odaklı bir yaşam sürdürülmüyorsa dünyanın sürdürülebilirliği de bundan payını alır. Tüketim maddiyat odaklı kazançlar üzerinden yapıldığı sürece doğa zarar görmeye devam ediyor ve bu zarardan da iklim değişikliği dediğimiz durum ortaya çıkıyor. 



Ulaşımın karbon ayak izi
Sık sık kıyafet alışverişi yapmak o kıyafetin üretimi sırasında kullanılan enerjinin sorumluluğunu da aslında alıcısının omuzlarına bindiriyor. Talep olmadan arzın oluşmadığı günümüz ekonomisinde kıyafetleri mümkün olduğunca geri dönüştürerek uzun süre kullanmak bu noktada önemli hale geliyor. Tekstil sanayinde kıyafetlerin ucuzlaması birçok kişi için iyi görünse de pamukla üretilen kıyafetlerin sayısı gittikçe azalıyor ve tekstilde petrokimyasallar günden güne daha fazla kullanılıyor. Etiket üzerindeki maliyet alışverişin tek maliyeti olmuyor, en azından dünyanın doğal kaynakları açısından. 

En azından internet üzerindeki hesap makinelerinden karbon ayak izinizi hesaplayıp, bu miktarı telafi edecek kadar ağaç dikmek bile bir adımdır. Daha az karbondioksit daha küçük ayak izi demektir. 


Karbon ayak izi hesap makinası:

http://karbonayakizi.com

Haber: Hazal Sipahi
Tür: Fotoğraflı haber yazısı

4 Ekim 2015 Pazar

Atma, değerlendir: İstanbul İkinci El Festivali

Festival girişi
Sarıyer Belediyesi ve Garaj Organizasyon tarafından düzenlenen İstanbul İkinci El Festivali, 4 Ekim Pazar günü Kilyos'ta gerçekleşti. 

Satışa sunulan ikinci el eşyalar
"Atma Değerlendir Doğaya Katkıda Bulun" projesi kapsamında düzenlenen festival saat sabah 10'da başladı. 250'den fazla masanın yer aldığı festivale ilgi büyüktü. İstanbul'un dört bir yanından gelen ziyaretçilerin isteği üzerine akşam 7'de sona ermesi planlanan festival akşam 10'a kadar uzatıldı. Gün içerisinde binlerce ziyaretçiyi ağırlayan festivalde ikinci el eşya satışı yapan masalar dışında organik ürünler ve ihracat fazlası mallar da satıştaydı. Yardım amaçlı satış yapan dernekler, yoga ve meditasyon okulları ve çevre anaokulları da festivalde yer aldı. Festival alanına ulaşımı kolaylaştırmak için Sarıyer Belediyesi Hacıosman Metro İstasyonun'dan iki saatte bir ücretsiz ring aracı ayarladı. Kıyafetten kitaba, elektronik eşyadan kozmetiğe her türlü ürünün bulunduğu festivalde gün boyunca yetişkin ve çocuklar için çeşitli etkinlikler devam etti. 

Alan razı, satan razı

Sarıyer Belediyesi'nin ikinci kez düzenlediği ve bu yılın son festivali olan etkinlikteki ürün çeşitliliği ziyaretçileri memnun etti. Evlerindeki kullanmadıkları eşyaları uygun fiyatlardan satmak  isteyen ailelerin ağırlıkta olduğu festivalin minik satıcıları da kullanmadıkları oyuncaklarını ve kıyafetlerini satışa sundu. Satış yapanlar arasında yurtdışından getirdikleri çeşitli ürünleri satan gezgin sevgililer, kitaplarını satan üniversite öğrencileri ve aynı evde yaşamaya başladıkları için eşya fazlası olan yeni evli çiftler de vardı. 


Hayrünisa Türk
Aykut Çayır
"Benim ihtiyacımın olmadığı şeye bir başkasının ihtiyacı olabilir. Çöpe gitmesindense, doğayı kirletmesindense bu şekilde ekolojik ve ekonomik açıdan daha duyarlı bir şey yapmış oluyoruz" diyen 
Hayrünisa Türk internet üzerinden satış masası talebinde bulunduğunu ve evdeki kullanılmayan kitap, kıyafet ne varsa toparlayıp festivale geldiğini söyledi. Türk'ün masasında kullanılmayan eşyalar dışında kendi yaptığı el işi örtüler ve ahşaplar da vardı. Festivalden kızlarına toka, rozet ve eve narenciye sıkacağı aldığını söyleyen fotoğrafçı Aykut Çayır "Aslında ikinci el pazarlarındaki ürünlerin çoğu eskimemiş şeyler, kullanılabilir oldukları müddetçe de birilerinin ihtiyaçlarını karşılamaya devam etmemeliler. Böylece cebimize de çevremize de en az zararı vermiş oluruz" dedi. 

Mideye duyarlı festival

Festival ziyaretçilerin midesine de hitap eden türdendi. Masalarda satıcıların kendi evlerinde yapıp getirdikleri domates sosu, peynir, bal ve ev yemeklerinin de satışı oldu. Özellikle Facebook üzerinden festivalden haberi olan katılımcılardan alışveriş yapmayanlarsa masalardaki ikramlarla karnını doyurdu. Gün boyu ikramı süren ücretsiz kurabiyeler ziyaretçilerden bol iltifat topladı.  


Gözde Berberoğlu ve Mehmet Aytekin
İlk defa ikinci el festivaline katılan Gözde Berberoğlu ise Domat ismini verdiği ev yapımı konserve markasını tanıttı. Fesleğenli sarımsaklı, kekikli ve tatlı biberli domates sosları yapan Berberoğlu "Festival öncesinde yakın çevreme elden satış yapıyordum. Çiftçinin kendisinden ürünü alıyorum, ürünün nereden geldiğini biliyorum, ne yediğimi ve ne sattığımı biliyorum. Bu açıdan içim çok rahat" dedi. Berberoğlu'nun masasını paylaştığı Mehmet Aytekin ise kendi bahçelerinden olan kekik ve zeytinyağının satışını yaptı.

İkinci el eşya kullanımının önemi

Mevcut ürünlerin tekrar kullanılmasının çevreye iki büyük katkısı var: Doğadan daha fazla malzeme çıkarmak ihtiyacını azalmak ve çoğu zaman içinde zehir olan insan yapımı konsantre malzemenin doğaya girişini önlemek. 


Semih Aygün ve Yüksel Poyraz
Son iki aydır Feriköy Antika Pazarı'nda stant açıp antika ve kıyafet satmaya başladığını söyleyen emekli mimar Semih Aygün festivale evdeki kullanmadığı tüm kıyafetleri getirdiğini belirtti. "İkinci el ürün alımı üretime olan talebi azaltıyor. Kullanılmayan ürünler satılmalı ya da paylaşılmalı. Benim bu konudaki farkındalığım Facebook'taki "Freecycle İstanbul" grubuna katılmamla başladı. Oradan kullanmadığım ürünleri ihtiyacı olan insanlara ulaştırdım. Benim yüzüne bakmadığım tüplü televizyon bir başkasını çok mutlu edebiliyor. İkinci el kıyafetin giyilebilir olduğunu da bu şekilde öğrendim. Önceden bir ön yargım vardı. Şimdi mümkün olduğunda takas pazarlarından ihtiyaçlarımı karşılıyorum" diyen Aygün, satışların iyi gittiğini de sözlerine ekledi. 

Çevreye duyarlı giyim-kuşam 

Yenilerinin yerine ikinci el eşya almak tüketilen kaynaklarda tasarruf yapmak demektir. Bir malın yaşam döngüsünde tüketilen kaynaklar o malın hammaddesi, üretim süreci ve satış noktalarına ulaştırılmasıyla doğrudan ilişkilidir. Çevresel olarak bakıldığında artık kullanmadığımız eşyanın geri dönüşümü, yani ikinci el eşya olarak bir başkasının kullanımına geçmesi kaynakların o kişinin ihtiyacı için yeniden tüketilmemesidir. 


Asya ve Perihan Gül
Türkiye'de ikinci el kültürünün yakın zamanlarda oluşmaya başladığına dikkat çeken tasarımcı Asya Gül "Türkiye'de insanlar ikinci el ürün aldıklarını söylemeye çekiniyorlar. Halbuki ikinci el kullanımı o ürünün sürdürülebilirliğini devam ettirmektir. Üretime olan talep azaldıkça doğanın tahribinden hayvan kesimine kadar bir çok yıkıcı pratiğin önüne geçilebilir" dedi. Gül'ün annesi Perihan Gül ise pahalı markalara ait ürünlerin ikinci el pazarında dahi fiyatlı olduklarından şikayetçiydi. 





Tüketiciyi satın aldığı mallar konusunda daha duyarlı olmaya davet eden ikinci el eşya kültürü bizi gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu düşündürür. Bu bilinçle yapılan ve tüketim kültürüne hizmet etmeyen etmeyen etkinliklerin daha da artması dileğiyle.

Haber: Hazal Sipahi
Tür: Fotoğraflı haber yazısı 


2 Ekim 2015 Cuma

Blog hakkında

Sürdürülebilirlik kavramı ilk ortaya atıldığında günümüz kaynaklarının gelecekte de kullanılabilmesine olanak sağlayan bir yaşam tarzını özetler nitelikteydi. Ancak şimdiki zamana bakıldığında sürdürülebilirlik sözcüğünün her yerde kullanıldığını ve bir nevi kelimenin içinin boşaltıldığını görüyoruz. Kapitalizm sürdürülebilirlik kavramını kendince yeniden tanımlayarak en sevdiği etiketlerden biri yapmış gibi görünüyor. Bu blogda şehir yaşamındaki tüketim karşıtı bir sürdürülebilirlikten bahsediyor olacağım ve tüketim karşıtı ekolojik oluşumların, etkinliklerin ve pratiklerin haberlerini yapacağım. 

Dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan şehirlinin daha sürdürülebilir ve ekolojik bir yaşam şekli için neler yaptığının, şehirde bu konuda neler olduğunun ve olacağının haberini almak için takipte olun.

Hazal Sipahi